KİM DEDİ SANA PORTEKİZ’DE ARABA KİRALA DİYE?

Seyahat etmek için her bahaneyi kullanan ben, Antalya’dan iki yakın arkadaşım Üniversite değişim programıyla Portekiz’e gidince, kendimi kısa süreliğine yanlarına atıverdim. Hatalar zincirimiz de kaldıkları şehirden başkent Lizbon’a kiraladığımız araba ile gitmeye karar vermemizle başladı. Üçümüzün arasında tek ehliyetli bendim ve ufak bir böbürlenmeyle, trafiğin tersten aktığı Güney Afrika’da bile araba kullandım, düzenli bir Avrupa Ülkesinde araba kullanmakta ne var ki dedim ve kaptık arabayı, çıktık yola.

Ama daha ilk günden dizel arabaya benzin koyunca bir kilometre gidemeden yolda kaldık.

Türkiye’deki gibi benzinliklerde benzin koyan pompacılar çalışmadığı için gece yarısı benzinimizi kendimiz koymak zorunda kaldık. Bizde hangisini koymamız gerektiğini kasiyer adama sorduk. Aracımızın dizel olduğunu biliyorduk ama pompaların üzerinde Portekizce yazıyordu. Yani dikkat etmemize ve bizi yönlendiren çalışana tekrar tekrar sormamıza rağmen, yüzde elli şansı bile tutturamadık. Yaptığımız hatayı da Türkiye’deki ustamı aradığımda fark ettik.

-Alo, Bayram Usta kusura bakma bu saatte rahatsız ettim ama acil bir durum var da. (Türkiye’de gece 4 suları)

-Estağfurullah yeğenim. Ne oldu söyle?

-Daha yeni yakıt almıştık, az ileride araç tekleyerek durdu.

(Gaza bas, debriyaja bas, onu yap bunu yap gibi taktiklerle telefon üzerinden motoru dinledikten sonra Bayram Usta hemen teşhisi koydu. Daha önceden de telefon üzerinden doğru teşhisleri vardı. Çok kez bizim için büyük yardımları da dokunmuştu ama bu kez arıza telefonda yönlendirmeyle düzelecek cinsten değildi. Yani arıza sebebini öğrenmem yetmişti.)

-Yeğenim siz arabaya yanlış yakıt koymuş olmayasınız?

-Bence de koymuş olmayalım. Bir sürü problem çıkar şimdi. Issız, terk edilmiş gibi bir yerdeyiz çünkü.

-Dur ben geleyim.

-Sağ ol Bayram Usta ama çok çok uzaktayım ben.

-Yahu sen söyle gelirim ben. Yolda kalmışsınız o kadar.

-Yok Bayram Ustacım çok sağ ol ama gelebileceğin bir yerde değilim o yüzden diyorum.

-Niye uzattın yeğenim gelirim ben ya. Sen nerede olduğunu söyle.

-Portekiz’deyim.

-Nerede orası?

(Ankara’da çok fazla ülke isimli cadde bulunmaktadır. Filistin Caddesi, Arjantin Caddesi, Tunus Caddesi gibi ve halk arasında da Arjantin’deyim, Tunus’tayım gibi kısaltmalar kullanılır konuşulurken. Haliyle Bayram Usta da, öyle düşünmüştü)

-Avrupa’nın en uzak köşesindeki ülkedeyim.

-…..

-O yüzden dedim.

-…

Birazdan olacaklardan habersiz eğlenirken.
Ali 1km geride kalan benzinliğe koştu şirketi arayıp çekici ve bir taksi çağırdı. Onlar geldi bizi kilometrelerce uzaktaki merkeze götürüp yeni bir araba verdiler. Hem de bir üst kalitede, 0 km bir araba. Gecemiz rezil olmuştu, gündüzü de zaten uyuyarak geçirdik. Daha o olay olalı iki gün geçmemişti ki, yine gece dışarı çıkmaya karar verdik, ne de olsa artık yep yeni bir arabamız vardı ama arabadan yana yüzümüz yine gülmedi.

Barların olduğu bölgede Türk usulü ücretsiz park yapabileceğimiz bir yer bulabilmek için dolandık durduk. Sonunda pes edip paralı parka girmeye karar verdik. Ama işte öğrenciyiz ve Türk’üz ya illa ucuz yoldan halletmemiz lazım işi. Parka paralı yerden girecekken aynı park alanına giren bir başka yol daha gördük. Hatta arabada yaşadığımız şu konuşmayı unutamıyorum.

-Aaaa.. Bak şuradaki köşeden park alanına para vermeden girebiliriz.

-Aaaaa.. harbiden ya.

-Ulan bu Avrupalılar da çok enayi ha. Gidiyorlar oradan para vererek giriyorlar.

Fakat enayi değillermiş!

O gece dışarıda fena yağmur yağıyordu ve aslında ücretsiz giriş yapabileceğimizi sandığımız yerde tekerleklerden daha geniş biçimde üstü açık bir mazgal varmış. Yağmur suları da o boşluğu kapattığı için biz görmeden ön iki tekerimizi çukurun içine löp diye düşürüverdik. Araba takıldı kaldı. Ne ileri gidebiliyoruz ne de geri. Arabanın altını vurduğumuz yetmiyormuş gibi arabayı ittirmeye çalışırken de sırılsıklam olduk. Yağmur da iyice hızlandı, hani şu Avrupa’nın bitmek bilmeyen meşhur yağmurlarından.

Gelen geçene el ediyoruz, izah etmeye çalışıyoruz ama nafile. Derken bir Mercedes cip durdu ve muhtemelen sırılsıklam halimize acıyıp, 4 erkek birden sağanak yağmura aldırmadan gelip arabamızı resmen sırtlayıp çıkardı. Bizde Avrupalıların enayi değil de yardımsever olduğunu donumuza kadar ıslanarak öğrenmiş olduk.

Araba kiralamak mı? Aman! Kiralanmışı da, satın alınmışı da hep bir dert.

Merve, Mehmet Ali ve Ben


Efe TANAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...